Düttürü Dünya Filmi

16 Şubat 2017 Perşembe

Dert Etme Sen, Dert Etme Kendine (3)

Şehrin o acımasız ortamında bir garip hayal âleminde yaşamaktadır ama geçerliliğine öylesine inandığı bir hayal âlemidir ki bu,


 sahtekârın ve fırsatçının önde gideni, oturduğu evin sahibi, her ay kira ödemek zorunda olduğu ve evi bir müteahhide yıksın diye veren ve de Mehmet bir an önce biraz para biriktirsin ve bir başka eve çıksın diye ona ilgisiz işler önererek sonunu çabuklaştıran kayınçosu bakanlıklardan birisinde odacı Osman’ın bulduğu ilk iş olan Kızılay’da Konur Sokak civarındaki çakmak tamirciliğini işinden bile “ben sanatçı adamım, ne anlarım çakmak gazından hava gazından” ve “bizim meslekten birileri görecek diye ödüm kopuyor” diyerek sıyrılmaya çalışır. “
Gece biter, Mehmet, Rıfat ve ekmekçide karşılaştıkları bekçi Cabbar birlikte Ulus Atatürk heykelinden yukarıya evlerine, Altındağ gecekondu mahallesi, doğru yürümeye başlarlar. Bir ara Mehmet onlara da yeni bestesini okur.


Rıfat çok iyi satacağını söylediğinde Mehmet bir başka hayat gerçeğini devreye sokar: “Tabii satar. Bu milleti ağlatacaksın
.

Pavyon Rutini ve Tosun Pavyon Gerçeği (2)

Kamera acele etmeden bize pavyonun içini gösterir: masalarda bekleyen sıkıntılı konsomatrisler, servis edilen yanan meyve tabakları, Serap’ın başından aşağı boca edilen kırpılmış kâğıt dolu tabaklar. İç mekân kişileri görebileceğimiz kadar aydınlık, ama salonun arkasında masasına çağırdığı ve kendisine bol bol içki ısmarlatan konsomatristi ‘götürmeye’ çalışan müşterilerin çabalarını ancak seçebileceğimiz kadar da loştur.Solist şarkısını bitirdiğinde verilen aradan Mehmet ve Rıfat evlerine gitmek üzere mekândan ayrılana kadar geçen zaman diliminde birçok ayrıntıyı yeni gerçekçilik yaklaşımına uygun bir biçimde görürüz ve duyarız:


  • Pavyonun müşteri çekme açısından pek de parlak durumda olmadığını (Mehmet: “Tosun pavyonda sorun yok, ağzına kadar dolu”
  • Mehmet’in yakın arkadaşına bile sigarayı tane ile ve hesabını tutarak verdiğini.
  • Pavyon mutfağında ustanın Mehmet için zulasında bir şişe rakı tuttuğunu
  • Mehmet’in devamlı beste yapmakla uğraştığını (Usta: “Her akşam bir beste yapıyorsun”

Sonra vestiyerde görevli Pehlivan lakaplı görevli ile tanışırız. Hikâyenin ortalarına doğru kendisi belki de yeni gerçekçilik çerçevesinde bir dönüm noktası olarak değerlendirilmesi gereken bir sahnede de
karşımıza çıkacaktır. Verilen ara bittiğinde sahneye dansözümüz çıkar.


Ökten, dansöze filmin başında ve de sonunda oldukça yer vermiştir ve her iki sahnede de Düt Düt -farklı nedenlerle de olsa- (sınırlı) hünerini göstermektedir bize.


Mehmet karakterini senarist Bugay kendi tecrübelerinden ve gözlemlerinden faydalanarak yaratmıştır.
Tam anlamı ile hayatından bezmiş, bitik ve başarısız bir adamdır Mehmet. Askerde az çok çalmasını öğrendiği klarnetinden başka hiçbir sermayesi yoktur. Daha da vahimi, kendisine “değeri bir türlü anlaşılamamış, keşfedilememiş ve şöhreti her an yakalamak üzere olan bir anatçı” kimliğini uygun görmüş olmasıdır.
Hiç yorum yok

Giriş ve Herşeyin Başladığı Yer (1)

Zeki Ökten, hem kendisinin hem başkalarının yaptığı işe duyduğu
saygı nedeniyle filmleri hakkında konuşmaktan ve röportaj vermekten kaçınan
-aslında birçok şey hakkında fazla konuşmayan- bir insan. Ali Karadoğan’ın
inatla izini sürmesi (peşini bırakmaması demek belki daha uygun) sonucu
2007’de İstanbul’da gerçekleştirdiği ve de aynı yıl yayımladığı Yoksul: Zeki
Ökten derlemesinin içinde yer alan yaklaşık 25 sayfalık bir röportaj onun sinema görüşünü, filmlerinde yansıttığı gerçekçiliğinin kökenlerini biraz olsun
anlamak için elimizdeki tek kaynak niteliğinde.
Karadoğan sunuş yazısında, hem Kapıcılar Kralı ve Yoksul’da hem
de Düttürü Dünya’da belirli yaşam alanlarına ilişkin birer deney alanının seyirciye sunulduğunu belirtir ve Düttürü Dünya’da ana karakter klarnetçi Düt
Düt Mehmet’in çalıştığı pavyonun da kentin “karanlık yüzünü” simgelediğini ekler. Bu ifadeyi başlangıç noktamız olarak alabiliriz.
Film daha sonra Ankara’nın Ulus semtinde olduğunu göreceğimiz adı belirsiz bir pavyonun
içinde fonda çalan göbek havası eşliğinde siyah beyaz karolarla kaplı pistte
göbek atmakta olan (erkek) müşterilerin görüntüsüyle açılır. Ardından sahnenin bir köşesinde kendilerine ayrılmış bölmede diğer müzisyenlerle birlikte
klarnetini çalmakta olan Düt Düt Mehmet’i ve yakın dostu darbukacı Rıfat’ı
görürüz. Pek keyifli görünmemektedirler ama Mehmet’in sıklıkla tartıştığını göreceğimiz (as)solist Serap’a eşlik etmektedirler.