Yeni Gerçekçilik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
17 Şubat 2017 Cuma
Ankara Gazi Osman Paşa
,
Blue Velvet
,
Çakmak Tamirciliği
,
David Lynch
,
Kemal Sunal Çakmakçı
,
Kızılay Konur Sokak
,
Mavi Kadife 1986
,
Yeni Gerçekçilik
Hiç yorum yok
Dertop Edilen Müşteriden David Lynch' e Uzanan İnce Yol (7)
Posted by
Düttürü Dünya,
on
16:12
Arka masalardan birinde bir müşteri maraza çıkartmıştır ama görevliler duruma anında müdahale ederek diğer müşterilerin rahatsız olmasını ve ilgilerinin dağılmasını önlemek için adamın ağzını da kapatarak hızla dertop edip vestiyere doğru götürürler.
Anlarız ki hesaba bir itiraz söz konusudur ama buralarda kendi düşen ağlamamaktadır. Bugay büyük olasılıkla şahit olduğu bir anı bize yine dil ustalığını konuşturarak aktarır. Görevlilerden birinin adama hitap edişi tıpkı David Lynch’in Blue Velvet (Mavi Kadife, 1986) filminde perdeye ‘yansıyan’ karanlığın cisim bulmuş halidir: “Konuşma ibne, boğarım. Masana karı çağırırken iyi miydi? (parayı zorla cüzdanından alır) Hade siktir, hade”.
Yeni gerçekçilik kurallarına uygun bir biçimde Mehmet’in ayakta kalma çabalarının birer parçası olan çakmak tamirciliği ve inşaatlarda denenen amelelik sahneleri Kızılay’ın orta yerinde ve o tarihlerde hızla dolma yolunda ilerleyen Gazi Osman Paşa semtlerinde çekilen sahneler gerçek mekân kullanımları açısından oldukça etkileyicidir.
Anlarız ki hesaba bir itiraz söz konusudur ama buralarda kendi düşen ağlamamaktadır. Bugay büyük olasılıkla şahit olduğu bir anı bize yine dil ustalığını konuşturarak aktarır. Görevlilerden birinin adama hitap edişi tıpkı David Lynch’in Blue Velvet (Mavi Kadife, 1986) filminde perdeye ‘yansıyan’ karanlığın cisim bulmuş halidir: “Konuşma ibne, boğarım. Masana karı çağırırken iyi miydi? (parayı zorla cüzdanından alır) Hade siktir, hade”.
Yeni gerçekçilik kurallarına uygun bir biçimde Mehmet’in ayakta kalma çabalarının birer parçası olan çakmak tamirciliği ve inşaatlarda denenen amelelik sahneleri Kızılay’ın orta yerinde ve o tarihlerde hızla dolma yolunda ilerleyen Gazi Osman Paşa semtlerinde çekilen sahneler gerçek mekân kullanımları açısından oldukça etkileyicidir.
Assolist Serap
,
Aytekin Çakmakçı
,
Düttürü Dünya Pehlivan
,
Düttürü Dünya Serap
,
İnsan İlişkileri
,
Kayınço
,
Odacı Osman
,
Patron Necip
,
Yeni Gerçekçilik
Hiç yorum yok
Pehlivan' ın Hiçlikle ve Yoklukla Mücadelesi (6)
Posted by
Düttürü Dünya,
on
16:11
Günler geçmekte, Mehmet pavyon-ev rutinine devam etmekte vemümkün olduğu kadar kayınçosu ile yüz yüze gelmemeye çalışmaktadır. Ama kayınço Osman gece pavyona gelip son ihtarını da verir.
Düt Düt’e ihtar çeken sadece o da değildir. Ek iş yorgunluğu ile geciktiğinde patron Necip Bey “bir daha olmasın” der sahneye doğru giderken.
Ama en sert ihtar ya da ağız dalaşı Düt Düt’ün bir gece assolist Serap’ın arkasından bilerek birkaç kez yanlış nota basarak kendince eğlenmeye belki de kendi çapında kapris yapmaya çalışmasının ardından gelir. Ara verildiğinde pavyonun dar koridorunda Düt Düt ve Serap karşı karşıya gelirler. Serap çok kızgındır:
“Söylerim Necip abiye, siktir eder seni… Sen o boruyu anana öttür”.
“Ben sanatıma laf söyletmem”.
“Sanatına sıçayım. Senin o çaldığın klarneti ben kıçımla çalarım.
Nota bilmez, usul bilmez. Başımıza besteci kesildi. Hayvan… Askerde iki
boru üflemiş”.
Hikâyenin doruk noktası -aslında Düt Düt’ün akmakta olan hikâyesi ile ilgisi pek de yokmuş gibi görünen- filmin ortalarında karşımıza çıkar. Assolist Serap gecikmiştir, yedek sanatçı hazırlanıncaya kadar sabırsızlanmaya başlamış olan seyirciyi oyalamak gerekmektedir. Patron Necip Bey gerektiğinde bir tefle bile seyircinin gaza getirileceği gerçeğinden yola çıkarak Nermin hazırlanana kadar Pehlivan çıkacak sahneye’ direktifini verir.
Ardından adeta bir maç öncesinde sporcusuna taktik veren bir antrenör gibi Pehlivan’a tavsiyede bulunmayı da ihmal etmez: “Göreyim seni pehlivan. Kendini kaptırıp da fazla uzatma ha. Alkış patlayınca kaldır herifi vur yere”. Pehlivan anlamıştır: “Baş üstüne efendim.”
Bu noktadan -yani bir garsonun sahnenin ortasına Pehlivanın rakibini getirmesinden itibaren- karşılaşma bitene kadar geçen yaklaşık 5 dakika kanımızca dünya yeni gerçekçilik filmlerinden seçme sahneler antolojisinde (bulunmamakla birlikte hazırlanmasında fayda vardır) yer almayı hak ettiği kanısındayız.
Pehlivanın rakibinin bir sandalye olduğu gerçeği tam bir sürprizdir seyirci açısından. Pehlivan üstünde bir yün atlet, ayakkabılarını çıkartmış ve pantolonunun paçalarını sıvamış bir şekilde sahneye gelir ve sanki er meydanındaymışçasına hafiften rakibini yoklamaya ve el ense çekmeye başlar. Bu arada Düt Düt ve yoldaşı Rıfat ortama uygun müziği arka planda ve ayakta çalmaya devam etmektedirler. Seyirci bu beklenmedik görüntüye şaşılacak kadar çabuk uyum sağlar ve coşkuyla alkışlamaya, pehlivanı desteklemeye bir taraftan da “bravo pehlivan, kurtul ondan, kafakola al, çevir hadi ulan, kaldır onu, silkele” şeklinde taktik vermeye çalışırlar.
İşte o noktada Çakmakçı’nın kamerası yakın plana geçer, pehlivanın o ‘hiçliğe-yokluğa’
karşı sonuçsuz savaşının yüzüne yansımasını arka planda garip, tarifi zor bir ışık huzmesinin eşliğinde yakalar. Pehlivan rakibini tuttuğu gibi kündeye alır ve ayağa kalkar. Seyirci adeta çıldırmıştır ve rakibin harcanmasını beklemektedirler. Artık zamanın geldiğine inanan Pehlivan rakibini sallar atar. Coşku büyüktür. Pehlivan son derece alçak gönüllü bir şekilde selamını verir ve sahneyi terk eder. Gösterinin hayal kısmı bitmiştir ama pavyon ve insan gerçeği halen devam etmektedir.
16 Şubat 2017 Perşembe
Pavyon Rutini ve Tosun Pavyon Gerçeği (2)
Posted by
Düttürü Dünya,
on
15:57
Kamera acele etmeden bize pavyonun içini gösterir: masalarda bekleyen sıkıntılı konsomatrisler, servis edilen yanan meyve tabakları, Serap’ın başından aşağı boca edilen kırpılmış kâğıt dolu tabaklar. İç mekân kişileri görebileceğimiz kadar aydınlık, ama salonun arkasında masasına çağırdığı ve kendisine bol bol içki ısmarlatan konsomatristi ‘götürmeye’ çalışan müşterilerin çabalarını ancak seçebileceğimiz kadar da loştur.Solist şarkısını bitirdiğinde verilen aradan Mehmet ve Rıfat evlerine gitmek üzere mekândan ayrılana kadar geçen zaman diliminde birçok ayrıntıyı yeni gerçekçilik yaklaşımına uygun bir biçimde görürüz ve duyarız:
Sonra vestiyerde görevli Pehlivan lakaplı görevli ile tanışırız. Hikâyenin ortalarına doğru kendisi belki de yeni gerçekçilik çerçevesinde bir dönüm noktası olarak değerlendirilmesi gereken bir sahnede de
karşımıza çıkacaktır. Verilen ara bittiğinde sahneye dansözümüz çıkar.
Ökten, dansöze filmin başında ve de sonunda oldukça yer vermiştir ve her iki sahnede de Düt Düt -farklı nedenlerle de olsa- (sınırlı) hünerini göstermektedir bize.
Mehmet karakterini senarist Bugay kendi tecrübelerinden ve gözlemlerinden faydalanarak yaratmıştır.
Tam anlamı ile hayatından bezmiş, bitik ve başarısız bir adamdır Mehmet. Askerde az çok çalmasını öğrendiği klarnetinden başka hiçbir sermayesi yoktur. Daha da vahimi, kendisine “değeri bir türlü anlaşılamamış, keşfedilememiş ve şöhreti her an yakalamak üzere olan bir anatçı” kimliğini uygun görmüş olmasıdır.
- Pavyonun müşteri çekme açısından pek de parlak durumda olmadığını (Mehmet: “Tosun pavyonda sorun yok, ağzına kadar dolu”)
- Mehmet’in yakın arkadaşına bile sigarayı tane ile ve hesabını tutarak verdiğini.
- Pavyon mutfağında ustanın Mehmet için zulasında bir şişe rakı tuttuğunu
- Mehmet’in devamlı beste yapmakla uğraştığını (Usta: “Her akşam bir beste yapıyorsun”)
Sonra vestiyerde görevli Pehlivan lakaplı görevli ile tanışırız. Hikâyenin ortalarına doğru kendisi belki de yeni gerçekçilik çerçevesinde bir dönüm noktası olarak değerlendirilmesi gereken bir sahnede de
karşımıza çıkacaktır. Verilen ara bittiğinde sahneye dansözümüz çıkar.
Ökten, dansöze filmin başında ve de sonunda oldukça yer vermiştir ve her iki sahnede de Düt Düt -farklı nedenlerle de olsa- (sınırlı) hünerini göstermektedir bize.
Mehmet karakterini senarist Bugay kendi tecrübelerinden ve gözlemlerinden faydalanarak yaratmıştır.
Tam anlamı ile hayatından bezmiş, bitik ve başarısız bir adamdır Mehmet. Askerde az çok çalmasını öğrendiği klarnetinden başka hiçbir sermayesi yoktur. Daha da vahimi, kendisine “değeri bir türlü anlaşılamamış, keşfedilememiş ve şöhreti her an yakalamak üzere olan bir anatçı” kimliğini uygun görmüş olmasıdır.
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)