Günler geçmekte, Mehmet pavyon-ev rutinine devam etmekte vemümkün olduğu kadar kayınçosu ile yüz yüze gelmemeye çalışmaktadır. Ama kayınço Osman gece pavyona gelip son ihtarını da verir.
Düt Düt’e ihtar çeken sadece o da değildir. Ek iş yorgunluğu ile geciktiğinde patron Necip Bey “bir daha olmasın” der sahneye doğru giderken.
Ama en sert ihtar ya da ağız dalaşı Düt Düt’ün bir gece assolist Serap’ın arkasından bilerek birkaç kez yanlış nota basarak kendince eğlenmeye belki de kendi çapında kapris yapmaya çalışmasının ardından gelir. Ara verildiğinde pavyonun dar koridorunda Düt Düt ve Serap karşı karşıya gelirler. Serap çok kızgındır:
“Söylerim Necip abiye, siktir eder seni… Sen o boruyu anana öttür”.
“Ben sanatıma laf söyletmem”.
“Sanatına sıçayım. Senin o çaldığın klarneti ben kıçımla çalarım.
Nota bilmez, usul bilmez. Başımıza besteci kesildi. Hayvan… Askerde iki
boru üflemiş”.
Hikâyenin doruk noktası -aslında Düt Düt’ün akmakta olan hikâyesi ile ilgisi pek de yokmuş gibi görünen- filmin ortalarında karşımıza çıkar. Assolist Serap gecikmiştir, yedek sanatçı hazırlanıncaya kadar sabırsızlanmaya başlamış olan seyirciyi oyalamak gerekmektedir. Patron Necip Bey gerektiğinde bir tefle bile seyircinin gaza getirileceği gerçeğinden yola çıkarak Nermin hazırlanana kadar Pehlivan çıkacak sahneye’ direktifini verir.
Ardından adeta bir maç öncesinde sporcusuna taktik veren bir antrenör gibi Pehlivan’a tavsiyede bulunmayı da ihmal etmez: “Göreyim seni pehlivan. Kendini kaptırıp da fazla uzatma ha. Alkış patlayınca kaldır herifi vur yere”. Pehlivan anlamıştır: “Baş üstüne efendim.”
Bu noktadan -yani bir garsonun sahnenin ortasına Pehlivanın rakibini getirmesinden itibaren- karşılaşma bitene kadar geçen yaklaşık 5 dakika kanımızca dünya yeni gerçekçilik filmlerinden seçme sahneler antolojisinde (bulunmamakla birlikte hazırlanmasında fayda vardır) yer almayı hak ettiği kanısındayız.
Pehlivanın rakibinin bir sandalye olduğu gerçeği tam bir sürprizdir seyirci açısından. Pehlivan üstünde bir yün atlet, ayakkabılarını çıkartmış ve pantolonunun paçalarını sıvamış bir şekilde sahneye gelir ve sanki er meydanındaymışçasına hafiften rakibini yoklamaya ve el ense çekmeye başlar. Bu arada Düt Düt ve yoldaşı Rıfat ortama uygun müziği arka planda ve ayakta çalmaya devam etmektedirler. Seyirci bu beklenmedik görüntüye şaşılacak kadar çabuk uyum sağlar ve coşkuyla alkışlamaya, pehlivanı desteklemeye bir taraftan da “bravo pehlivan, kurtul ondan, kafakola al, çevir hadi ulan, kaldır onu, silkele” şeklinde taktik vermeye çalışırlar.
İşte o noktada Çakmakçı’nın kamerası yakın plana geçer, pehlivanın o ‘hiçliğe-yokluğa’
karşı sonuçsuz savaşının yüzüne yansımasını arka planda garip, tarifi zor bir ışık huzmesinin eşliğinde yakalar. Pehlivan rakibini tuttuğu gibi kündeye alır ve ayağa kalkar. Seyirci adeta çıldırmıştır ve rakibin harcanmasını beklemektedirler. Artık zamanın geldiğine inanan Pehlivan rakibini sallar atar. Coşku büyüktür. Pehlivan son derece alçak gönüllü bir şekilde selamını verir ve sahneyi terk eder. Gösterinin hayal kısmı bitmiştir ama pavyon ve insan gerçeği halen devam etmektedir.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder