Gecekondu semtinin sakinleri arasındaki günlük ilişki hem görsel hem de sözel düzeyde gerçekçilik açısından neredeyse belgesele yaklaşan bir
üslupla aktarılmıştır. Selamlaştıkları bir kadının bir süredir kayıp olan kızı için
bekçi Cabbar’ın “en son Adana’da dediler. Pavyona düşmüş” ifadesine “lafını bil de konuş, Cabbar Efendi, biz de pavyonda çalışıyoruz” diye tepki gösterir.Düt Düt işini/mesleğini gerçekten çok ciddiye alan, kendi etiğini oluşturmuş bir bireydir ama yanlış zamanda ve yerde bulunmaktadır. Bu gerçek ortaya çıktığında ise her şey için çok geç olacaktır.
Yine yolda rastlaştıkları semtin “hurda kâğıt kralı” Nazif at arabasının arkasında oturan iki çocuğuna
Mehmet’in torbasından kaptığı ekmeğin bir parçasını vermesi bu semtin yaşam koşullarının ne kadar sert ve acımasız olduğunu gösterir bize. Mehmet’in evi gerçek anlamda dökülmektedir.Tam bir yoksulluk manzarası ile karşı karşıya bırakır bizi Ökten. Ev, filmdeki diğer tüm mekânlar gibi, ‘gerçek’tir. Kamera o dar alanda nereye dönerse dönsün gördüğümüz hiçbir obje oraya ait
olmama hissini uyandırmaz bizde. Yoksulluk adeta beyazperdeden üstümüze hücum etmektedir. Eve girdiğinde kendisini karşılayan eşi Gülsüm sürekli öksürmekte ve hemen her şeyden şikâyet etmektedir: “sabaha kadar karılarla vur patlasın çal oynasın”. Mehmet de şikâyetçidir bu durumdan: “bir sabah olsun güler yüzle karşılayın adamı şu evde”.