Düt Düt Mehmet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
17 Şubat 2017 Cuma
Aytekin Çakmakçı
,
Çankaya
,
Düt Düt Mehmet
,
İç Çekimler
,
Kamera
,
Prova
,
Zeki Ökten
Hiç yorum yok
Ekmek Aslanın Ağzında (5)
Posted by
Düttürü Dünya,
on
16:10
Semt insanı da yaşam koşullarından şikâyetçi ve bezmiş durumdadır. Bekçi Cabbar’ın karısı gündeliğe gitmektedir, bırakmak ister ama yapamaz çünkü o yapmazsa yapacak çok kişi beklemektedir sırada:
“Kalk git Çankaya’ya, 6.000 liraya boklu bez yıka. Ama 7.000 liraya bile millet nazlanıyor… 6.000’e çalışacak kadın mı yok Ankara’da”.
Ekmeğin aslanın ağzında olduğu gerçeğini hikâyenin ortalarına doğru Düt Düt Mehmet de acı bir biçimde öğrenecektir.
Evde pavyona gitmeden önce klarnetini hazırlayan, ayaküstü prova yapan Mehmet’e küçük kızı da dansöz taklidi yaparak eşlik eder ve kamera aniden evin oturma odasından pavyona geçiş yapar. Bu bağlantıyı belki de -hikâyenin sonunu dikkate aldığımızda- ileriye yönelik bir gönderme olarak
da yorumlamak mümkündür.
Pavyonda zaman sanki hiç geçmemekte, adeta yerinde saymaktadır. Aytekin Çakmakçı’nın kamerası hiç acele etmeden mekânın içini bize limitleri dâhilinde göstermektedir. Zaten filmin toplam süresi içinde pavyon sahnelerinin oranı göz önüne alındığında Ökten' in bu ortamı neredeyse Mehmet’in hikâyesi
kadar öne çıkartmaya çalıştığını da algılayabiliriz. Ökten bunu yaparken kamerayı hemen her zaman etrafına bakınmakta olan orta boylu bir insanın göz eviyesinde tutmayı tercih etmiştir. Bu öyle çok da dikkatli bakan bir çift göz değildir ama durduğu yerden başını her çevirdiğinde bize belki de o zamana
kadar görmediğimiz duymadığımız bir şey göstermekte ya da söylemektedir.
“Kalk git Çankaya’ya, 6.000 liraya boklu bez yıka. Ama 7.000 liraya bile millet nazlanıyor… 6.000’e çalışacak kadın mı yok Ankara’da”.
Ekmeğin aslanın ağzında olduğu gerçeğini hikâyenin ortalarına doğru Düt Düt Mehmet de acı bir biçimde öğrenecektir.
![]() |
Evde pavyona gitmeden önce klarnetini hazırlayan, ayaküstü prova yapan Mehmet’e küçük kızı da dansöz taklidi yaparak eşlik eder ve kamera aniden evin oturma odasından pavyona geçiş yapar. Bu bağlantıyı belki de -hikâyenin sonunu dikkate aldığımızda- ileriye yönelik bir gönderme olarak
da yorumlamak mümkündür.
Pavyonda zaman sanki hiç geçmemekte, adeta yerinde saymaktadır. Aytekin Çakmakçı’nın kamerası hiç acele etmeden mekânın içini bize limitleri dâhilinde göstermektedir. Zaten filmin toplam süresi içinde pavyon sahnelerinin oranı göz önüne alındığında Ökten' in bu ortamı neredeyse Mehmet’in hikâyesi
kadar öne çıkartmaya çalıştığını da algılayabiliriz. Ökten bunu yaparken kamerayı hemen her zaman etrafına bakınmakta olan orta boylu bir insanın göz eviyesinde tutmayı tercih etmiştir. Bu öyle çok da dikkatli bakan bir çift göz değildir ama durduğu yerden başını her çevirdiğinde bize belki de o zamana
kadar görmediğimiz duymadığımız bir şey göstermekte ya da söylemektedir.
Doğan
,
Düt Düt Mehmet
,
Düttürü Dünya Kemal Sunalın Kızı
,
Düttürü Dünya Mükerrem
,
Fatma
,
Gülsüm
,
Hurda Kâğıt Kralı
,
Hurdacı Nazif
,
Mükerrem
,
Yoksulluk
Pavyondan Eve Dönüş Yolu Yokuştur (4)
Posted by
Düttürü Dünya,
on
15:57
Semtin görüntüsü bu ülkenin başkentine yakışmamaktadır ama gecekondu gerçeği de tüm çıplaklığı ve yıpratıcılığı ile karşımızdadır. Mehmet evine doğru gitmektedir ama yaklaşan tehlikenin de farkındadır: “kaynım evi müteahhide verdi. Bir aya kadar yıkacaklar”. Ama iki göz bir gecekondunun kirası da dönemin parası ile 100.000 T.L.’dır.
Gecekondu semtinin sakinleri arasındaki günlük ilişki hem görsel hem de sözel düzeyde gerçekçilik açısından neredeyse belgesele yaklaşan bir
üslupla aktarılmıştır. Selamlaştıkları bir kadının bir süredir kayıp olan kızı için
bekçi Cabbar’ın “en son Adana’da dediler. Pavyona düşmüş” ifadesine “lafını bil de konuş, Cabbar Efendi, biz de pavyonda çalışıyoruz” diye tepki gösterir.Düt Düt işini/mesleğini gerçekten çok ciddiye alan, kendi etiğini oluşturmuş bir bireydir ama yanlış zamanda ve yerde bulunmaktadır. Bu gerçek ortaya çıktığında ise her şey için çok geç olacaktır.
Yine yolda rastlaştıkları semtin “hurda kâğıt kralı” Nazif at arabasının arkasında oturan iki çocuğuna
Mehmet’in torbasından kaptığı ekmeğin bir parçasını vermesi bu semtin yaşam koşullarının ne kadar sert ve acımasız olduğunu gösterir bize. Mehmet’in evi gerçek anlamda dökülmektedir.Tam bir yoksulluk manzarası ile karşı karşıya bırakır bizi Ökten. Ev, filmdeki diğer tüm mekânlar gibi, ‘gerçek’tir. Kamera o dar alanda nereye dönerse dönsün gördüğümüz hiçbir obje oraya ait
olmama hissini uyandırmaz bizde. Yoksulluk adeta beyazperdeden üstümüze hücum etmektedir. Eve girdiğinde kendisini karşılayan eşi Gülsüm sürekli öksürmekte ve hemen her şeyden şikâyet etmektedir: “sabaha kadar karılarla vur patlasın çal oynasın”. Mehmet de şikâyetçidir bu durumdan: “bir sabah olsun güler yüzle karşılayın adamı şu evde”.
Evin diğer fertleri sırayla karşımıza çıkar: kızı Mükerrem, zekâ özürlü oğlu Doğan ve en küçükleri Fatma. O daracık mekânda beş aile ferdi devasa bir sıkışıklığın içinde yaşamaya çalışmaktadırlar.
Gecekondu semtinin sakinleri arasındaki günlük ilişki hem görsel hem de sözel düzeyde gerçekçilik açısından neredeyse belgesele yaklaşan bir
üslupla aktarılmıştır. Selamlaştıkları bir kadının bir süredir kayıp olan kızı için
bekçi Cabbar’ın “en son Adana’da dediler. Pavyona düşmüş” ifadesine “lafını bil de konuş, Cabbar Efendi, biz de pavyonda çalışıyoruz” diye tepki gösterir.Düt Düt işini/mesleğini gerçekten çok ciddiye alan, kendi etiğini oluşturmuş bir bireydir ama yanlış zamanda ve yerde bulunmaktadır. Bu gerçek ortaya çıktığında ise her şey için çok geç olacaktır.
Yine yolda rastlaştıkları semtin “hurda kâğıt kralı” Nazif at arabasının arkasında oturan iki çocuğuna
Mehmet’in torbasından kaptığı ekmeğin bir parçasını vermesi bu semtin yaşam koşullarının ne kadar sert ve acımasız olduğunu gösterir bize. Mehmet’in evi gerçek anlamda dökülmektedir.Tam bir yoksulluk manzarası ile karşı karşıya bırakır bizi Ökten. Ev, filmdeki diğer tüm mekânlar gibi, ‘gerçek’tir. Kamera o dar alanda nereye dönerse dönsün gördüğümüz hiçbir obje oraya ait
olmama hissini uyandırmaz bizde. Yoksulluk adeta beyazperdeden üstümüze hücum etmektedir. Eve girdiğinde kendisini karşılayan eşi Gülsüm sürekli öksürmekte ve hemen her şeyden şikâyet etmektedir: “sabaha kadar karılarla vur patlasın çal oynasın”. Mehmet de şikâyetçidir bu durumdan: “bir sabah olsun güler yüzle karşılayın adamı şu evde”.
16 Şubat 2017 Perşembe
Ali Karadoğan
,
Ankara Pavyon
,
Ankara Ulus
,
Cezmi Baskın
,
Darbukacı Rıfat
,
Düt Düt Mehmet
,
Düttürü Dünya
,
Zeki Ökten
Hiç yorum yok
Giriş ve Herşeyin Başladığı Yer (1)
Posted by
Düttürü Dünya,
on
15:47
Zeki Ökten, hem kendisinin hem başkalarının yaptığı işe duyduğu
saygı nedeniyle filmleri hakkında konuşmaktan ve röportaj vermekten kaçınan
-aslında birçok şey hakkında fazla konuşmayan- bir insan. Ali Karadoğan’ın
inatla izini sürmesi (peşini bırakmaması demek belki daha uygun) sonucu
2007’de İstanbul’da gerçekleştirdiği ve de aynı yıl yayımladığı Yoksul: Zeki
Ökten derlemesinin içinde yer alan yaklaşık 25 sayfalık bir röportaj onun sinema görüşünü, filmlerinde yansıttığı gerçekçiliğinin kökenlerini biraz olsun
anlamak için elimizdeki tek kaynak niteliğinde.
Karadoğan sunuş yazısında, hem Kapıcılar Kralı ve Yoksul’da hem
de Düttürü Dünya’da belirli yaşam alanlarına ilişkin birer deney alanının seyirciye sunulduğunu belirtir ve Düttürü Dünya’da ana karakter klarnetçi Düt
Düt Mehmet’in çalıştığı pavyonun da kentin “karanlık yüzünü” simgelediğini ekler. Bu ifadeyi başlangıç noktamız olarak alabiliriz.
Film daha sonra Ankara’nın Ulus semtinde olduğunu göreceğimiz adı belirsiz bir pavyonun
içinde fonda çalan göbek havası eşliğinde siyah beyaz karolarla kaplı pistte
göbek atmakta olan (erkek) müşterilerin görüntüsüyle açılır. Ardından sahnenin bir köşesinde kendilerine ayrılmış bölmede diğer müzisyenlerle birlikte
klarnetini çalmakta olan Düt Düt Mehmet’i ve yakın dostu darbukacı Rıfat’ı
görürüz. Pek keyifli görünmemektedirler ama Mehmet’in sıklıkla tartıştığını göreceğimiz (as)solist Serap’a eşlik etmektedirler.
saygı nedeniyle filmleri hakkında konuşmaktan ve röportaj vermekten kaçınan
-aslında birçok şey hakkında fazla konuşmayan- bir insan. Ali Karadoğan’ın
inatla izini sürmesi (peşini bırakmaması demek belki daha uygun) sonucu
2007’de İstanbul’da gerçekleştirdiği ve de aynı yıl yayımladığı Yoksul: Zeki
Ökten derlemesinin içinde yer alan yaklaşık 25 sayfalık bir röportaj onun sinema görüşünü, filmlerinde yansıttığı gerçekçiliğinin kökenlerini biraz olsun
anlamak için elimizdeki tek kaynak niteliğinde.
Karadoğan sunuş yazısında, hem Kapıcılar Kralı ve Yoksul’da hem
de Düttürü Dünya’da belirli yaşam alanlarına ilişkin birer deney alanının seyirciye sunulduğunu belirtir ve Düttürü Dünya’da ana karakter klarnetçi Düt
Düt Mehmet’in çalıştığı pavyonun da kentin “karanlık yüzünü” simgelediğini ekler. Bu ifadeyi başlangıç noktamız olarak alabiliriz.
içinde fonda çalan göbek havası eşliğinde siyah beyaz karolarla kaplı pistte
göbek atmakta olan (erkek) müşterilerin görüntüsüyle açılır. Ardından sahnenin bir köşesinde kendilerine ayrılmış bölmede diğer müzisyenlerle birlikte
klarnetini çalmakta olan Düt Düt Mehmet’i ve yakın dostu darbukacı Rıfat’ı
görürüz. Pek keyifli görünmemektedirler ama Mehmet’in sıklıkla tartıştığını göreceğimiz (as)solist Serap’a eşlik etmektedirler.
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)